ne telepati,
ne empati
diyalektik istiyorum ey dünya...
yüzün hemen düşünce ilk sorulan sorudur nasılsın. çokça karşılaşılır. çoğu zaman amaç meraktır. salt merak hemde, nasıl bezendiği farketmez. önemseme, birlikte üzülme, seni düşünme vs ile taçlandılırılır. yüreğine sıkışan kelimeler toplu isyanlara dönüşür.
önce sövülür dünyaya, kızınca elimize geçen ilk renk siyahtır. her yer itinayla siyaha boyanır. hafızamıza yer eden yüzler,olaylar 3. sayfa haberlerinde gibi bantlanır. bir tek sesler kalır geriye. onlar ise akışkandır. huzursuz bir uykuda rüzgarın cama vuran dal sesi gibi yankılanır.
ben bunları yapmıyorum bayadır. bıraktım, kullanmıyorum(:
ergenlik ya da dışa vurumculuk vs. nasıl adlandıracağınız size kalmış.
bence ergenlikte dışa vurumculukta belli yaş dönemlerinde hormonal dengenin etkisi değildir. kişi hormonal dengesini o dönemden başlayarak tutturamaz sadece... yani o dönem oldukça uzun sürüyor...
ben susuyorum. çünkü kendi ağzımdan yakarma, mızmızlanma duymak istemiyorum. ağlamak rahatlanmıyor beni mesela. göz yaşı ruhu temizler derler. ben en çok faydasını gözlerim nemlenince lensler yüzünden görüntü netleştiğinde yaşadım. doğal solisyon... ruhumu bilemem.
ağlanmaktan utanmam sadece çaresiz olunca arada, şıkça gülerken, bazen mutluyken kullandığım bir ifade benim için.
kuşkusuz rahatlatırdı öfkeyle herkese saymak. birini suçlamak. seçimleri kendimin yaptığını farketmeseydim. inanmayı, dinlemeyi, o kişileri hayatıma almayı ben seçmiş olmasaydım. ne zaman galyana gelip olaya ya da birine sövecek olsam kelimeler boğazımda takılır benim. dudaklarıma ulaşamaz. istemsiz bir tebessüm olur onun yerine. bana zarar vermesine ben izin vermişimdir, kendi hatamı başkasına mal edemem. o zaman hem ikiyüzlü, hem de salak olurum. zekama hakaret gibi gelir, sadece karşımdakine yüklenmek. her kim hakaret etse bu kadar koymaz zaten.
bu sebeple dünyaya sövme şıkkını elerim. kişilerin rütbesi düşer. kendi hayatımdaki başrolümde yan oyuncuları azaltırım. çok figüran, bolca aksiyon, yüksek bütçeli filmler ilgimi pek çekmez. arda kafa dağıtırken kullanılabilir ancak prospektüsün altında sık kullanım bağımlılık yapar yazısına dikkat edilmeli, ciddiye alınmalıdır.
diğer denemeye geliriz sonra. yani yukarıya bakmasanda dilekler tutarız. ileriye dönük sözler verilir. bir daha ve keşkeler ile başlanır cümleye. dudaklarımda yine tebessüm dolanır. oysa tarih değil, hatalar tekerrürden ibarettir. mantık değişmedikçe rakamsal zamanın bir önemi yoktur zira. zamanında bende demiştim, bilirim. zamanında sık kullanılanlarda yer alan bir sözdü mesela aileme karşı ben gideyim hele dönmem lafı. laftı... aile kapını kapatınca alttından sızmaz, yada anneniz ne kadar kızgın olursanız olun aç bırakmaz sizi. babanız yine endişelenir. geceleri yastığın altına konan düşler hep gitmeye yöneliktir. oysa kimse sıfırlayamaz hayatını. sen değişmişsindir. mekan,kişileri yok etsen bu değişmez. bilinmeyeni yarattığı korku olumsuzluğun o bilindik hissine tercih edilir. ve tanrı her zaman yeryüzünde konuşulmayan hatta duyulmayan bir dilde konuşur senle. bir anda yaşadığın kayıp takdir-i ilahidir mesela anlamazsın herkes öyle der, başına gelen iyi şey mucize anlarsın ama kimse anlamaz. tabi bunlar için sıkça şükretmelisin. layik görülmek bu anlara, önemlidir. anlamadığım dilde konuşmayı sevmem, ne zaman uzakta biri fısıldaşsa sana dair konuşuyor hissi gibidir bu durum.
işte bu nedenlede içten dua eden, umut besleyen biri olamam ben. kendi yapamadıklarımı başkalarından beklemem. kendimi çok önemsemek olmasada etkimi sıfırlayamam, ilahi ya da değil.
ee elimizde ne kaldı peki? kızdığında konuşmak mızmızlanmak gibi geliyorsa, tanrıya yakarış aradaki farklı dil ve zaman yüzünden anlam bozukluğuna yol açıyorsa, ağlamak sonunda baş ağrıtıp olduğundan daha yorgun hale sokuyorsa seni-helede beyaz tenliysen yüzün kırmızı olup sonunda lanet olsun hem mutsuz hem çirkinim dedirtiyorsa sana- ve dertleşmek bir süre sonra karşındakinin sorunlarına, ulvi tecrübelerine dönüşüyorsa?
yüzleşirim ben. hazmederim, çözmeyi denerim; çözemezsemde çözsemde kabullenirim. çok düşündüğüm söylenir bu nedenle arada oysa ben filozoflar gibi yeni sorular türetme değil çözüm arayışındayımdır. uzak tutmanın bir faydası olmaz, eninde sonunda anımsanır. öfkenin dışa vurulması hatırlanması gereken daha çok sıkıcı zamana yol açar.
önce gözlerim sabitlenir... bolca yorarım bedenen kendimi, uyumam kolaylaşır, az konuşurum(:
ama yalnızken yapmaya çalışırım bunu. yalnız olmaya çalışırım. o an benle üzülen değildir ihtiyacım, birinin beni anlaması beni çözmez. bunu yapamadığım bir H. vardı. benle sezerdi gelişini bir şeylerin. ve o koca boncuk gözleriyle bana bakardı. konuşmazdı ama ben bilirdim. bu sanılanın aksine yorucuydu. söylenebilecekleri bilecek kadar düşünüyordum ama farklı bir şeyle gelinse anlamıycak kadar öfkeliydim. yalnız kalmayı istemek benim seçimimdi. oysa dostunun yanında olmayı kendine görev edinirdi. gerçekten hemde. iş olarak değil. işte o zaman daha zorlaşırdı aslında kendi kırıklarını bir alana hapsederdin, kimseye batmasın diye...
tabi ki empati ve telepati sevimli şeyler. ama işin aslı şu ki kimse kabullenmesede çok özel değil. bu yüzden birinin seni anlaması yada benzerini yaşaması mucize değil. her zaman olan şeyler... tabi günümüzde anlamamak hobiler arasında olunca mucize gibi görünüyor(:
diyalektik ise başka... çözümcü yaklaşım. kaç kişi seçenek sunuyor? yalnız kalmak bencillik değil, bir seçim. seçeneğime saygı duymak ise dostumun vereceği en büyük ödül. ve yalnızlığı hazmettiysen yanında olan gerçekten özel, ihtiyaç değil.
işte bu yüzden kötü olduğumda sadece kötüyüm ben. yani ne ağlama efekti ne obsesif tavırlar bekleyin. sadece şunu bilin ki çoğumuzun aksine ben şunu biliyorum ve kabulleniyorum; insanları mutlu etmek için çok şey gerekirken mutsuz edenler çok önemsiz hareketlerdir. bu yüzden üzülmek için mutlu olmaktan çok sebep ararım. işte bu nedenle bana genelde acımasız denir yanına ama haklısın eklenir. saçma... haklı olmam seçimimi kolaylaştırır. haklı ve haksızlık tamamen gri tonlar, ne kişi ne olay sadece sıfat. ve bir sıfata sığınmak edinebileceklerinin yanında çok az. hayatım boyunca haklı olarak yaşadım(: ne büyük lütuf, mümkünse görüşmeyelim bir daha! kimse ya da olaylar ne ak ne kara...
işte bu yüzden sevdim mi çok severim. daha doğrusu ilgimi belli ederim. çekinmem karşılıksızlığından yada vs vs. ben elimden geleni yapmalıyım. değil mi ki o kişi yüzümü güldürüyor, yaşadığım olay hayatıma yön veriyor farklı bir pencere yada nefes aldırıyor bana. teşekkürü borç bilirim.
ama üzüleceksem. bilki daha duyarsız olmalıyım. herşey üzememeli beni. olayları kişileri nesneleri her ne dersen de ilahlaştırmak değil insanlaştırmak isterim. kusurum olmalı bir yerlerde. yaşadığım zaman, aldığım nefes yenilik heyecanını, bilinenin huzurunu, öğrenmenin mutluluğunu yaratmazsa aynı tekarı yaşamak ne keyif verir ki??? aynı şeyleri yaşayıp aynı hikayeyi anlatalım diye mi dünya da 6 milyar insanız!!!
mesela ölmekten korkmuyorum. bu cesaret değil. bildiğim bunu yaşıycağım herkes gibi. korktuğum kum saatindeki tanelerin bitiminde içimde ne olucağı. kime ne verdim yada yaşattım bilemem. alışmaktan korkuyorum bazı şeylere birde. ve şu ara canımı sıkan beni dururan tek şey var. eskiden derdim ki kendi hatalarımın bedelini ödeyim. şu ara farkettim ki bunu öyle çok istemişim ki zaferlerim olmuş hatalarım. sevinmekle kalmamış çoşkuya dönüşmüş, yanlışlık burda. dozaj aşımı. bu sadece bir neden ama işin özü inanın. çok bilinmeyenli denklemler yerine 4 işlem olmalı hayatım benim için. o övünülen çok bilinmeyenlerin denklemleri çözdüren 4 işlemdir nihayetinde. işin özünü gördükçe çözüme yaklaşırsın. sadelik kötü değildir, anlaşılmamak dahi sıfatı taşıtmaz. kusurum olması gerektiği düşüncesiyle özür çok kolay dilerim. bişey eksiltmez benden. ama yardım istemek o zor, zira o zaman gerçekten yetemediğini kabul edersin kendi kendine...
işte tüm bu nedenlerle okudunduğunda kelimelerin o yoğun pası aslında bende farklıdır. yeni bir şey öğreniyorum sanırım ve çok sürmez sıkılımaktan sıkılmak benim için. sabırlı olsamda tahammüllü değilimdir. zafer öykülerimdir benim ve sıkça anlatılanlar arasındadır bunlar. bildiğim ama anımsaymadığım bir şeyi başını ağrıtana kadar düşünüp, sonunda bulunca duyduğun o his pek yakın demekki... belki daha zamanı var sadece. ve siyah huzur verir bana.
o zaman hoş geldim dünyaya yine ve yeniden... nice yaşlara