Uzun ve yorucu iki hafta demeliydim sanırım başlarken. Ama diyemiyorum çünkü sevdiğim yerlerde geçirdiğim zamanları, gördüğüm insanları düşününce içimden gelmiyor.
Uzun süredir tanıdığım ve çok sevdiğim, birlikte çoğu zaman omuz omuza çabaladığım bir arkadaşımla konuştum mesela... Hakkında bilmediklerimi kendi ağzından dinledim, zaman geçince yaşananlar hani 3. kişinin ağzındanmış gibi tepkisiz anlatılır ya, ağladım derken yüzünde o hüznün etkisi kalmamıştır. Kaybettiklerini duyunca daha iyi anladım, neden çevresindekilere verdiği değerin bu kadar yoğun olduğunu ani sonlardan, beklenen sonlardan nasıl bu kadar korktuğunu anladım. Bilmiyormuydum ? evet biliyordum ama sebebini şimdi öğrendim. Daha önce çekinmiştim bu kadar şeyi paylaştığım dostuma bu soruyu sormaya... Neden, nasıl demek bazen en mahrem sorular arasında olabiliyor... İsterse paylaşır demiştim, nedenini bilmesemde destek olabilirim ben(: Sarılmak için, sesini duymak, özledim diyebilmek için sebep aramam. Ama böyle somut kayıplarım olmadı benim. Yine de kayıplardan içimde sıkışan kelimelerden korkmam için kayba gerek duymadım...
Sonra benim naciz dostum başka bir neferimle konuştum. Ortak düşler benzer kulvarlardaydık çoğu zaman. Hala öyleyiz(: Beraber üsküdar sahilinde gecenin bir yarısı başımızın üstündeki çatıdan sıkılıp şarap içip asaf'la içimizi oldurduğumuz gecelerimin yegane ortağıydı. Sonunda uzun süredir aklımızı kurcalayan uzun seyahete gitmeye karar vermiş ve ismini koyar gibi tarihini belirlemiş. Önce her zamanki gibi korkulardan bahsedildi. Yeni hep korkutucudur ne de olsa. Belkide yenilikte duyulan adrenalin, korkunun verdiği bir şeydir ha? Ya da insanların genelde yansıttıkları negatifliklerin açıklamasını önceden yapıyoruz. Emin misin, Ne gerek var yapmana sorularına bu şekilde cevap veriyoruz. Özetle önceden derse çalışıyoruz, sözlüye hazırlıklı giriyoruz. Bir şeyler umut edip umutlarımız içimizdeki kıyıdan denize açılıp insanlar arasındaki yerini bulurken. O anlatırken ben düşündüm. Öncelikle sevindim. Çünkü benimde bir yanım o seyahati düşlemekte, hala aklımda olan hazırlık planlarını ölçüp biçmekte. Önden birinin yapması bir fikir verir benim de yapmamı sağlamasa da... Bakalım. Sonra hayallerimizi çantamıza koyup vedalaştık...
Son olarakta ben ve yürüme fetişizmim sayesinde canım istanbulumun sokaklarını arşınladık. 3 kafadar... Eminönü- karaköy- taksim(tünel)...
bu güzergahı çok severim ben. hele de bu mevsim de... galata köprüsünde oturup ayaklarımızı sallandırdık güldük eğlendik, taksimde canlı müzik dinledik, eminönünde burham burham taze çekilmiş kahvenin kokusunu aldık(:
Bu molayı verimli geçirdim bence(: Aylaklıkla çözdüğüm bir salak karekter testinde hovarda mısın sorusunun cevabı( evet o kadar seçenekten bu sorunun cevabını merak ettim) 'sengin değilsin ama kendini öyle sanıyorsun, zevklerin var her anını böyle geçirmeye çalışıyorsun' cevabı çıktı(: bende benim gönlüm zengim diyerek yeşilçam'a selam yolladım(:
neyse daha nice dostların nice sohbetlerim olsun, hepsine içten bir selam benden...