Çarşamba, Haziran 30, 2010

kelebek hareketi

    istanbul u kelebekler bastı! 3 günlük ömürleriyle hayata kafa tutan ve istanbul un nemli sıcak ve bir o kadar oksijensiz havasında peydah olan kelebekler şehir halkını hayret ve imana sevk ediyor. etrafı sel bastığında buna da şükür susuz kalıp ölmiycez arada boğulanlar oldu ama rahmet diyen halkımız, kelebeklerin bu ani başkaldırışıyla deprem ya da kıyamet bekler oldu...
     oysaki onlar hep güzel konuları tasvir ederken kullanmışlardı. kediye nankör, eşşeğe enayi anlamlarını yükleyen insanoğlu bu türe torpil geçmiş, var oluştan beri dermansız olan aşkın tasvirlerinde 'onu görünce kelebekler uçuşuyor her bir tarafımda' gibi beyanlarda kelebekleri kullanmıştı. çoğul hareketleriyle insanlarda korku uyandıran kelebeklerin bundan sonra ne tür deyimlere vesile olacağı ise merak konusu... eşkiya olup dağa çıkasım var yerine kelebek olup şehri basasım var denebilir mi acaba bundan sonra???
      kelebeklerin başı ise ısrarla konuşmayı red edip kendi halinde kanat çırptığı için bu hareketin amacını biz insanoğlu ise yine anlandıramakta... malum hiç bir şey öylesine olmaz; mesela dünyanın bir tarafında bir kelebeğin kanat çırıpışı diğer tarafta kasırgalara neden olabilir. bu sebepten olsa gerek bu çoğul kanat çırpışlarının etkisiyle biz , her gece deprem telaşesi ve gökten meteor düşecek endişesiyle uykusuz geceler geçirmekteyiz. 
    



'' Ağaçlar arasında bir ağaç, hayvanlar arasında bir kedi olsaydık bu hayatın bir anlamı olurdu..Daha doğrusu bu sorunun hiç anlamı olmazdı..Çünkü dünyadan bir parça olurduk..Bu dünya olurduk ; oysa şimdi bütün bilincimizle, bütün yakınlık gereksinmemizle onun karşısındayız..Öylesine önemsiz olan bu akıl ; İşte bizi büt...ün evrenin karşıtı yapan bu uyuşmazlığın ; Dünya ile düşüncemiz arasındaki bu.. Bu kırılmanın temeli, bu konudaki bilinçliliğimiz değil de nedir...? ''
           
                                                                                                                                   Albert Camus



           ustalar genelde haklı sanırım ha? kelebeklerin bu direnişine ben ise gıptayla baktım bir kaç gündür. 3 günlük dünyalarında var olma kaygısı güderek narin bedenleriyle kokurusuzca dolanmak her canlının harcı değildi. elindeki var olmayan zamana güvenen, kırılmaktan korkan insanların arasına özgürce karışmışlardı. ve biz insanlar yine bir telaş içinde koşturuyorduk onlara bakmadan. farketmek için çoğalmaları gerekti sanırım. kelebekleri görünce dünyamın anlamını keşfetmesemde ilahi bir anlam yükleyemedim. kendi varlığımada yükleyememiştim zaten bu durum sorun yaratmadı yani benim için. sanırım mevsimleri şaşırmışlardı. baharda uyanıp yavaş yavaş ortaya çıkmak yerine bu ani sıcakların etkisiyle şoka girmişlerdi. malum küresel ısınma var ne de olsa. dünyanın dengesini bozup kıyamet geliyor kaçınnn! demek de yine bu dengeyi bozan biz insanlara kalıyor sanırım.

 özetle hoş duruyolardı beğendim, kelebek hareketinin devamı dilerim...

Cumartesi, Haziran 26, 2010

C'ye...

        geçenlerde aklıma bir şarkı düştü. 7-8 sene önce dinlemişim. ne şarkıcıyı ne şarkının adını hatırlıyorum. şarkıda yabancı aklımda kalan bir dizeside yok ki kutsal bilgi kaynağı guugla soram. öyle pis bi durum yani... sonra aklıma sen geldin, kime sorsam dedim içimden. çünkü mır mır takılıyorum şarkıyla. günün muhtelif zamanlarında aklıma geliyor, sinir ediyor beni. bilirsin arada bir şeye sararım ben. seni düşündüm ya dedim bilse bilse C bilir bunu. o zamanlarda yanımdaydı şimdide. vazgeçtim, seninde aklına düşürmiyim dedim.
        ne kadar geriye gidersem gideyim, hatıralarımın çoğunda senin yüzün saklı... ilkokul 1di tanıştığımızda, eğitim öğretim hayatımızın ilk anları. sen öğretmen çocuğu havasına sahiptin. bilirsin makam mertebe sallamazdım ben o yaşta da... şımarık olmasamda bilmiş müdür velediydim bende(: hayatı beraber öğrenmeye başladık. ilk playback yaptığım kişiydin. daha ne ilkler var ya bizde... ajlanla minenin minesiydin. sizin evin salonunda söylerdik. kırmızı mikrofon vardı... en çok sallanan sandalyeyi severdim ben(: okullar ayrıldı bir dönem. yaz arkadaşımdın sen o zamanda. öğlen güneşinde çıkıp hava kararana dek senleydim. gazlardık birbirimizi. ilk otostobumu o yaşlarda çektim seninle, senin sayende(: hiç durmadı araba biz hep yayan ağır aksak devam ettikl yolumuza. arada soluklandık, farklı yollar seçtik. ama yollar her daim birleşti... sonra ilk telefon sapıklığımızı anımsıyorum. sizin eski evde, yine sen gazlamıştın. bende ne gazoz muşum bu arada(: bende az değildim kabul. mahallenin çocuklarıyla oynarken hile yapardım, çelme takmayı çok severdim futbolda(: şuan futbolla ilgim yok senin baya var. çocuktuk işte... ayrıca seni yüksekten atlatmıştım, sonra bahçelerden meyve araklamıştık. ayçiçeği tarlası, iğde ağacı ve yan bahçedeki ağududular... senin saçların kısacıktı benim anlamsız perçemlerim vardı. büyüdük...
          ilk kez senle sarhoş oldum. babanın rakı stoğunu patlatmıştık. o zamanlardan belliydi iyi içici olduğun. gerçi beni sarhoş görmediğini söylersin genelde. oluyorum ama kısa sürüyor etkisi... benim dünyam hep dönüyor sanırım, çarpmıyor öyle. ilk aşkımı sana anlattım. ne çileydi be! sürünmek ne kelime gün yüzü görmedim(: şimdi gülüp geçiyoruz. hayat tuhaf ha dostum? rövanşı oluyor bir şeylerin hep. o zamanki ilk aşkım şimdiki eğlence kaynaklarımdan biri... org çalmaya size gelirdim, gitarı ilk senle elime aldım. müziğe yeteneğin hep beden fazlaydı. gondol sefaları hele(: 3 defa ardarda 4 müydü yoksa? bi ucunda sen bir ucunda ben. bağır derdin o zaman daha eğlenceli oluyor. haklıydın(: ilk kez senin yüzünden dayak yiycek, ilk kez senin yüzünden birini dövücektim. ikisi de olmadı. sen dövdün bana gerek kalmadı. ne bitirm mişin ha , kız değil 10 kaplan gücünde mübarek! panço fm??? bingo+ağlamak ? servis maceraları vardı birde... celal amca, rahmetli. cuma günleri ön koltuk bizimdi. eh ben servis müdürüydüm. sen muavim(: cumaları hala çok severiz. biri kıskanıp aramızı bozmaya çalışmıştı, ben onu seç demiştim. sanki nikah kıyoruz anasını satayım! dosttuk ötesi yoktu, kontenjanıda yoktu... o zamanlarda kahramanışım bak ben. baktım bu numara tutuyor arada yaptım. sahtekarım kabul. onu seç deyip kazanan olmak iyi fikirdi. bunlar ergenlik dönemi hatıraları. hep derim hormonlar adama kafayı çok bulduru diye... hiç sıkılmadık. hatta kalabalık toplanılan gecelerde gözlerle anlaşıp ''ee biz bi dolaşalım, otur otur sıkıldık'' deyip soluğu başka kafede alır sohbet ederdik. herkesin kalkmasına yakın dönüş ve bahaneler... malum eve dönüşün saati vardı o zamanlar. kapanan sinema yolculuğunu anımsarmısın? scream vardı o zaman. ben korku filmerinden hala korkarım bu arada. sen korkmazsın bak bak ne heyecanlı dersin. köpek havlayıpta a-ha tam korku filmi gibi, gençler dağılır katil hepsini haklar tek tek deyip birlik olun lan dediğmi?  sonra üniversite... istesen olmaz aynı okul aynı bölüm, oldu. ben bin türlü şahsiyetle tanışırken seni güvenli yere emanet ettim. sizin grupta pek süt çocuğuydu canım! ama iyilerdi... ilk konser, ilk sabahlama, ilk sigara yine senleydi. mektup yazdığım ilk dostumdun. ne mektubu hatırlamıyorum ama demek o zamanlarda kelimelerle oynarmışım. sense her konuda konuşur hisleri tasvir etmezdin. ama bana torpil geçtin mavi bir kağıda mektup yazdın mor kalemle... iki rengide hala seviyorum. sanırım mor daha çok yakışıyor ha? mavi biraz soluk mu gözteriyor ne dersin beni?
     hep böyle değildi. arada uzaklaşırdık. ben dellenirdim bazen, bazen sebep yoktu. yaşam kaygısı sadece. hala fiil çekimiyle ilgili sorunun olduğunu düşünmekteyim bu arada! gelicem- kesin ifade, gelebilirim- belki... neyseki S bu durumu azalttı. kendisine bu yüzden hep teşekkür edicem sanırım.
     çok zaman geçti 20 yıla yaklaşıyoruz. uzun süredir tanıdığım biri olmaktan çok uzaksın artık, hayatımın parçası oldun. oysa neler yaşadık, değiştik. belkide hep aynı kaldık, bilmiyorum. sözümüzü tuttuk. seni bu sözden azad etmiycem, kusuruma bakma... eksilmeye hiç niyetim yok. zamana inat, hayatımıza karışan kişilerle çoğalıp daha da tadlanmayı düşünüyorum(: boş laf demem, dediğmi yaparım bilirsin. nice yıllara can dostum....

not: 1) şarkıyı buldum. birden oldu bende anlamadım. kadının adını hatırlayı verdim. hafızamı seveyim(: 10 gün düşünmüşüm bu arada. takıntı mı? kim ben mi? yok canım, bemimki unutamamak.
          ( Allanis Morrisette - Uninvited)
      2) bak o kadar vicdansız ve taş kalpli değilim. ne kadar ince olduğumu anlaman lazım okuduklarından. duymıyım bir daha!
      3) geceleri hala seviyorum, sen hafif koyverdin farkındayım. iş hayatı malum(: ben ikimiz içinde direnişteyim.( yazma saatim(: )
      4) hala o teoman konserine verdiğim paraya acıyorum. adamın canlı performansı berbat çünkü sarhoş olup sözleri unutuyor!
5..
6..
 uzar böyle....
             
                                                                                                           FİN~~

Salı, Haziran 22, 2010

dürtü

hadi, kalk gidelim!
bol bol yürüyelim, bacaklarımız bizden bağımsızmış gibi ayak uydurmaya çalışa çalışa yürüyelim. hzılı olmasına gerek yok, yetişilcek bir yer de yok. şöyle gölgede bir yer bulunca oturmayalım, yığılalım. insan tabi nihayetinde yorulur.  mesela bir kır kahvesinde soluklanalım önce meraklı gözler bizi süzer malum yabancılar hep dikkati çeker. aldırmayalım iki soda isteyelim sade, şansımıza belki limon atarlar içine birde! racona aykırı olsada çay yerine soda sıcakta iyi gider nede olsa. sonra birde tavla isteyelim malum yabancıyız okeye 4. olunmaz tak diye. piştiye hiç almazlar hele... oyunlar dostluk bağıdır müttefiğini iyi seçmeli insan. sonra belki bir amcayla söyleşiriz. derdin ne der belki. derdimiz yok hamdolsun demeli o zaman. yola düşüren merak, güneş batınca nereye kayboluyo meraklandık dert edindik bunu... bu gençlerinki iş değil der amca bey, nolucak bu yeni neslin hali? sahi nolucak bizim halimiz... öğlen güneşi kaybolunca bekleyinimiz varmış gibi ayaklanırız sonra. zengin kalkışı olmaz bizimki. bize müsade deriz belki bir kaç fotoğraf çekeriz, belki bana da yolla derler sonrasında, yollar mıyız?? mektubun alıcı kısmına 9.köyün yolun sonu kahvesi, göndereni 10. köyün yolcuları yazarız...

~~öyle özledimki bir esnaf lokantasında yol arasında bir çorba içmeyi, kır kahvesinde tavla oynamayı, çantama sığdırabilmeyi hayatı ve göremediklerimi dert edinmeyi, tanışamadıklarımı merak etmeyi...~~

Pazar, Haziran 20, 2010

          bazı şeyleri algılamam mümkün olmuyor ne yazıkki. o nasıl bir heves, ne tür bir his çözemedim gitti. mesela eskiden bir kaç arkadaş oyun oynardık biz. herkes msn de gündelik ileti değiştiren biri hakkında bir hikaye yazardı. kim nerde nasıl oyunun sanal versiyonu işte. aylaklık napcaksın...  şimdi bu durum face te var mesela. her gece ve her sabah bir iyi akşamlar, rüyanda beni gör yok günaydın iletileri dolaşıyor. çözemiyorum... yanında olan insanın yüzüne bakmayan, tanımadığı biriyle yüzyüze gelince tebessüm etmeyip, nezaket için gülenlere ya bak elin çocuğuna güldü ha ne oynak diyenler orda sevgi kelebeği, dünya barışı seven insanlar. mesela üniversiteden bir hocam devamlı evdeki kedilerinin durumlarını bildiriyor. hasta oldu çok mutusuzum, prenssesi evlendirdik düğününe bekleriz falan. kadın okulda profesör, saçlar ak falan bir ağırlığı var. hele sınavlarda hep ters köşe yapardı ki, bizdeki saygısı bu yüzdendi. bu halini görünce soğudum kadından, bütün otoritesi okuldaki tüm ağırlığı silindi gözümde. ev hayvanlarına şahsı geçtim doğurmuş gibi yaklaşman nasıl bir sapkınlık anlamam. bende kedi falan baktım. çokta severim ama neticede hayvan yani bak babası, yok ablası demenin lüzumu yok ki! yani bu durum yaş durumu falanda dinlemiyor. hele bir arkadaşım geçen yazmış face e ''sınav zamanı bugün doğum günün evdeyim ve yalnızım yarın sınavım var çalışmam gerek'' falan. bunu görünce dünyam çöktü resmen yalan dünya, kalpsiz dünya diyesim geldi. pastamı alıp kızın kapısını çalıcaktım ki vazgeçtim, evini bilmiyordum. dakika dakika gelişmeler burda özetle!  ilişkiler var birde abuk subuk çıkan kalp resimleri. kalp şekli, kırmızı gül ve pembe şeyler vs çocukluğumdan beri sevmem. bu kadar klişe karşındakine ait hiç bir özellik taşımadan yapılan işlerin nasıl sevgi alameti oluyor anlamadım. ters psikoloji daha uygun kullanımında benim için. mesela bana gül alan biri 2. buluşmayı yaşayamadı şuana dek(:
         mahremiyet diye bir şey vardı o nerde? şov misali herşey gözler önüne seriliyor. özel hayata saygı diycek gibi oluyorum arada bunun düşüncesi bile sanki ünlüyüm ha ne özel hayatı dedirtiyor bana. kendi halime kalmak istiyorum ya ben sadece. sevgilimse benim sevgilim ele ne yani? hayır birde bazıları devamlı ayrılıp başkalarıyla çıkıyor, neden devamlı koyarsın ki katalog gibi resim . bende uzun süreli ilişki yaşayamam. bir kaç ay içinde sarıyor beni hoff lar amanlar. düşününce öyle ekleyip çıkardığımı resimleri başlamadan bitmesi için sebep ya ilişkinin gibi geliyor bana. eski sevgili konusunun açılması bir ilişkide yapılmaması gereken 9 kusurlu hareketten biridir bana göre. bazılarının mantığı koy resmi aldatmasın oluyor birde. niyetine girince o resim mi tutacak anlamadım gitti. aman sevgilisi var bana sarmaz deyip ya da sevgilisi var ama bak bana asılıyor demekki mutsuz çocuk demek olabilcek en basit iki sonuç bence. birde akraba unsuru devreye giriyor ki böyle zamanlarda ki kan davasına dönebilir olaylar her an. eklemesen vay terbiyesiz, eklesen bit ton laf çıkıyor. sizin kızın sayfasında bir ton çocuk var gurbette de... (yarım bırakılan bir cümle nereye çeksen gelir) 18den küçük kuzenimin sigara içmeye başladığını face fotosundan öğrendim mesela. ailesi bilmiyor. fotoğrafta ne fotoğraf efes sponsorluğunda. kuzende zevkliymiş bu arada erkek arkadaşı pek tatlı(:  bende içiyorum sigara ama öyle memlekete gittim mi kıvranıyorum biri görcek vs vs diye. zevk falan kalmıyor yani. sanırım bu nedenle memleket ziyaretlerim hep kısa oluyor benim. bu konudaki yaptığım en büyük hata yerel bir fimayla gitcekken memlekte sigara içme teşebbüsüm oldu. muavinlerin hep sigara içtiğini düşünürüm nedense ben. sigara var ateş yok ki bilen bilir berbat bir durumdur. neyse ben gittim kapı ağzındaki muavinden ateş alıcam sotede içcem otobüse bincem. plan gayet basit, uygulanabilirliği yüksek. tam ateş istiyorum ki muavinin konuştuğu, benim arkamı döndüğüm kişi ''aa sen falancanın kızı değil misin? '' dedi. ben tabi şoka girdim. adama dönene kadar iki sn içinde babamı yoksa sigarayı mı inkar etsem bilemedim. üni.ye gelince çok değişmiştim belki tanımazdı, ama memleket küçük rast gelme olasılığımız vardı bu durum özetle hoş olmazdı. döndüm biraz lafladık tam ateş olayını kaynattım, döndüm gidiyorum adam atladı bu kez yine ''aaa sen ateş istemiştin değil mi? gel gel babana söylemeyiz'' deyip bir kahkaha attı. ben nasıl uzaklaştım ordan bilmiyorum. böyle zamanlarda deve kuşu olasın, ışınlanasım geliyor. içimden adama saydırıp, sigarayı kırdım üstüne birde. gitti nimet...yani seni tanıyıp senin tanımadıkların çok ters pozisyonlara sokabiliyor seni. herkese ajan gibi yaklaşmakta fayda var. paranoyak olmamak elde değil. kötü alışkanlıklar edinen kuzenin ablası da sevgilisi olunca başka bir kuzenim hırs yapıp patlatmış kızın face ini sonra bir ton patırdı koptu. ben tabi şoka girdim yine. anlamlanrırmadın olanı biteni. kızın yaşı çoktan gelmiş bencede sevgilisi olup, bir birey olarak elinden gelenleri yapmalıydı. bu kız hadi koydu resmi diğer kuzenim evli barklı adam ne işi var, vazife edinmiş kendine sülalenin namusunu anlamadım. namus bekçisinin sanal alemden anlayamayan annesi bile benim valideye bak neler yapıyor diye göstermiş. annem tabi bana anlattı zaten hep böyle olur kimseye söyelemeye diye başlanır, 3 maymun oynanır. ben neyseki dikkatliyim bu konularda. üniversiteye ilk geldiğimde o saflıkla yaptığım en akıllıca şey yurt telefonunu vermemek olmuştu. tabi sıkıştırdılar bir süre bende yaptım bir ali cengiz hemen. bunlara verdim numarayı beni aradılar, çıkmadım bilerek. sonra anında cepten bir tel vay efendim nerdesin bu saatlerde biz seni okumaya gönderdik falan arayın ya dedim duymuyorum ben vs vs. bi dahaki aramalarında açınca tabi haklı oldum. haklı olmak çok önemli bir fkavram olmasa da bu laf aramızda malum haklıyım deyip gereksiz çoğu konuşmadan kurtulabilirsin. ailenin senden yegane beklentisi fotosentez yapmandır eğitim hayatında. sonra münasip bir ailenin hayırlı bir evladıyla evlenip topluma yararlı nur topları yetiştirmendir. benimkiler beni kariyerist sandıkları için pek bulaşmıyorlar bu evlilik aşamasına ama teyzem olucak kadın, ana yarısı olmaktan çok uzak bir halde kendine bu konuyu görev edinmiş sanırım. iki oldu duyuyorum. bizde bir oğlan var sizde de bir kız gelin bunları eşleştirelim. sanki cins ev hayvanıyım! gelecekten tek korkum cinsi olmayan bir melezle eşleşip, kırma veletler dünyaya getirmek, soyunmdan bana geçen o asilkanın bozulması sanki! herkesin soyu bir yere dayanır öyle demeyin, en kötü ademle havvaya... benim yanımda da açmıyor kadın ki vereyim cevabımı. gel görücüye çıkcan diycekler bende peki diycem hemen. görücü meselesini kabul eden adamdan hayır mı gelir bu devirde ve ailemin benim hakkımda bilgileriyle başlanan evlilik planı nasıl bir sonuca varır merak konusu... annemin de derdi belli o da çaktırmadan sevgilim var mı diye meraklanıyor. ben istikrarla hep kariyer yapcam ben, evlilik sonra diyorum. inanıyor, inanmak istiyor. zaten bu konularda ustayım çaktırmam. ah bir bilse... sevgilsi olan kuzene ayı ayar oldum zaten, sen git üniversite kazan gurbet ellere git, sevgilin olmasın memleketten. uzaklaşınca seçenekler bu kadar artmışken yine git memlektten bul, olsun. saçmalığa bak. buluverirler çocuğun ailesini işte sen dilediğince yalanla dur. bunu geçtim şüphe uyandırıp okları benim üstümede çekiyor. bununda vardır kesinde uzakta göremiyoruz. var tabi neden olmasın ama bende kalsın.
           dış etkenlere kendini bu kadar açık hale getirmenin anlamı ne çözemedim özetle. sanal alemde bunu dillendirmek ironi mi onuda bilemedim. ama içimi döküp rahatladım(: televole falan vardı ,ben küçüktüm onları izleye izleye mi böyle olduk acaba. esra ceyhan ı izleyerek paronayak, müge anlı ile kriminal uzmanı... arz talep meselsi bu bence zaten. kimse ben izlemedim bilmem deyip komik durumlara düşmesin. meraktanda olsa bir bakmışlığın vardır illaki... bilmiyorum ama bilinç altına sızan virüsler bunlar. olayların bir yerinde kesin hata veriyor...

Perşembe, Haziran 17, 2010

buharlaşıyorum

        nasıl bir sıcak ya anlamadım gitti. alev alıcam diye korkuyorum dışarda dolaşırken.çantamda bulunan deodorantdan bile patlıycak diye korkmaktayım artık. herkese canlı bomba gözüyle bakıyorum yani.  zaten çalışasım, işe gidesim yok! ilk haftanın bitiminde bu işe her gün mü gidilir??? diye sormuştum. özetle işe hiç bir zaman gidesim yok. hele bugün sıcakların duygularım üzerinde de etkili olduğunu anladım. bugün bayadır görmediğim bir arkadaşımla karşılaştım, okulda benden bir kaç dönem üsttü.  sıcaktan buharlaşmak üzereyken gel soğuk bir şeyler içelim dedi hemen kabul ettim. arkadaşımı severim, iyi çocuktur. neyse hoş beş ederken ben içimden nasıl köşeyi dönerim de çalışmam diye plan arayışındayım. sonuçsuz tabi ama insan düşünmeden edemiyor. her defasında daha önce farketmediğim bir şeyi bulucam sanki diye alamıyorum kendimi bu düşüncelerden. neyse o sırada arkadaşım çıkardı telefonu bana oğlunun resimlerini göstermeye başladı.çok sevimli olmuş kereta. neyse bu anlatıyor yumurcağın hikayelerini bende dinliyorum bir yandan dört işleme devam işte. ne düşünüyorsun falan dedi bir ara yüzüme de yanşımıs yani bu durum, ticari dedim. cevaba bak işte geleceğin iş kadını... bu ilk adım hikayelerini anlatırken haliyle aklım ona kaymaya başladı. düşünceler karıştı zaten sıcak bende disiplin yok ki düşüncemde olsun! çocuk vs vs fln düşünürken birden farkettim ki bu olay çok pahalıya mal olur. ticari düşünceden bu konuya hızlı geçiş yapmışım ki olayın ruhani boyutu düşünmüyorum yani. dayanamadım sıcağında etkisi olacak ki sordum ya dedim kaça patlıyor bu sevimli şey ayda? tabi bu güldü. ben gülmedim. anladı ciddiyim. düşündü çok dedi. ben hemen açtım bu çok lafını tabi. düşündüm çocuk devamlı büyür haliyle bir giydiği olmaz, üstünü falan kirletir yemek parası bez parası ilaç parası fln dedim. psilolojik etkenlere girmedim devamlı ağlaması ilgi beklemesi vs vs. girersem eve gitmeyip bir çocuğun daha babasız büyümesi ihtimalinden korktum. malum tohuma para veriliyormuş, öğrendim geçen hafta üst komşumdan. ben dedikçe sustu tabi telefonu cebine soktu farkında olmadan ben tabi farkedip gülmeye başladım. böylece bir aile saadetini sonlandırdım, üstüne kalpsiz ilan edildim. herşeye rağmen anladım ki çocuk yapmak hiç karlı bir şey değil. gerçi hiç bu konuyu düşünmedim zaten ya... lisede saysısal okuyan bir arkadaşım anlatmıştı o geldi aklıma hemen. düşüncemi bir zemine oturtup bilimsel açıdan baktım olaya birde...zamanında deney yaparken bunlar bakterileri bir yere koymuşlar özel hayatlarına saygı duymadan izlemişler. bakmışlar devamlı ürüyorlar. yer kalamayana dek üremiş bunlar. mart falan mıydı acaba? sonra alan sınırlı olunca ölümler başlamış. bizim akıllı atlamış hemen hocam demiş, üreme sonlansa hayat devam etse. eldeki oyuncularla yaşasak. hoca olmaz demiş, hayatın amacı bu, geldin üriyceksin. ben buna katılmıyorum arkadaş! katılana saygı duyuyorum. sıcaklarda bunalan ruhumun tek derdi tatil planları. saygı değer devlet büyüklerimin aile planlaması yerine iş koşullarına eğilmesini, hiç olmazsa yağmur duasına falan çıkmasını talep ediyorum.
gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim...
                                             

Pazar, Haziran 13, 2010

oynatalım uğurcum(:

             içimde meksika dalgalanması var şuanda. ne eğlenceli bir geceydi ya... utanmasam timsah yürüşü yapıcam(: ya keşke biri beni gözetlese şöyle erman toroğlu falan olsa oynatalım-durduralım uğurcum dese. hareketleri beraber tartışsak falan. futboldan anlamam bu arada ama gündemi takip ederim(: buarada futbollla en yakın diyaloğum ilk platonik aşkım nedeniyleydi. o zamanlar 6. yada 7. sınıftım geçmiş zaman anımsamıyorum şimdi tam olarak zamanı. çocuk benden büyük, hakkında bilidiğim iki şey var; bir beşiktaşlı, iki ayna diye bir grup vardı hani güneş gözlüğüyle dolaşan onu dinlerdi. müzikte frekans ayarının yapılamıycağını farkettiğimden ben futbola sardım. peder beyle her tür maç izliyorum. taç ofside inside falan; lig fikstürü çarpım tablosundan daha çok ezberimde düşünün. dersime çalışıyorum yani(: ayrıca o öyle diye bjk li olmadım birde. tarzımı korudum yani. neyse ergenlik işte hormonlar ilk çalışınca anlamıyorsun, tuhaf davranışlar sergiliyorsun. bir kaç ay sonra özümü buldum. futbol falan tövbe. izleyen izlesin, seven sevsin ama bana sevdirmeye çalışmasın. zaten çocuklada selamı sabahı kestim sonradan. o eğlenmiştir, bende bir şeyler öğrendim herkes karlı çıktı(: o gün bugündür kendim gibiyim. bu gece içimde böyle bir hareket yaşatanda bu olayın tersini yaşamış olmam. örneğim konudan çok bağımsız değil yani(:
          bu gece yıllar sonra ortaokula döndüm. ancak durum artık yaş itibariyle tiraji komikti. karşımdaki zat bana karşı, benim değerli platonik aşkıma duyduğum ruhani bağa sahip değil. ben ki öncesinde o çocuğu ilk gördüğümde dünyam aydınlanmış, araştırma yapmış irtibat kurma aşamasına gelmiştim. ancak durum böyle bir durum değildi. trajikti çünkü bu beyfendinin kendini anlatabilmek gibi bir hali yok. yani tamam konuşamayabilirsin ama madem öyle bir hal var bil kendini çıkma sahaya. yok yine de yapcam diyorsan bari sorunu kabul et, taktik geliştir. durumdan zaten haberdardım ama bu kadar komik olabileceği aklıma gelmemişti. insan belli bir yere kadar sabırlı ve anlayışlı oluyor zira. eh anlayışlı ve sabırlıyım ama tahammüllü değilimdir. bir yerden sonra bende zaten ciddiye alamadığım bir konuda daha bir ciddiyetsizleştim. ama onun yararınaydı herşey aslında, gerçekten. yani konuşssun diye azcık geyik yaptım mesela. sonra kendini bu kasınca daha bir kastım onu bu da hoff desin kendine gelsin diyeydi. bu duruma yol açan sevgili arkadaşım ise yani ortam kurucu halinden memnun taraftar toplamış, tribün oluşturmuş. takımları tanıyor tabi(:  taraftar ise maçı izliyor arada tanımayan taraftar maç sonunda çoştu, çoşturdu. ben tribünlere oynadım zaten son anda birde(: karşı takım ne düşünüyor bilemem, umrumda da değil zaten. kendini düşünmeye çok daha önceden başlamalıydı bence(: atlatır. benzerlerini yaşadığna eminim. neyse kendimi dururup bu yazıya son veriyorum. malum kendimi bilmeli insan değil mi (:
esenlikler...

Cumartesi, Haziran 12, 2010

komşu komşu hu!

      az önce üst komşumun çığırtkan nidalarını işittim. tabi o kadar bağırınca acaba bana mı sesleniyor diye üstüme alındım. malum insanoğlu üşengeç hele bizim halkımız pek sever camdan kapıdan bağırmayı. AANnE bana anahtarı att!! Ayşee sen de tuz var mı!! gibi gibi... anahtarı değil koltukları atasım geliyor o çocuğun kafasına ya... bizim halkımız deyince küçümseme sanılmasın canım, yabancıları bilmiyorum sadece. tamam devir teknoloji devri falan ama komşum çok teknolojik olmayabilir diye düşündüm. zil den haberi var gerçi, daha önce kullanmışlığı var, biliyorum. neyse kıstım müziğin sesini kulak verdim. o an farkettim ki bir aile tarışmasına dahil oldum. hemen edebimi takındım müziği yeniden açtım dersem yalan. merak bu öyle bastırılmıyor. bir kere girdim konuya. insan ailesiyle de evinde bile rahat tartışamıyor canım!
        sevgili komşum ailenin direği, en fazla 14 yaşında olan kızına nutuk atıyor. konu ne? zor değil canım eğitim öğretim hayatı. (buarada komşumun sesi oldukça tok bu nedenle normal bir diyalog da bile beni germe özelliğine sahip.bağırması daha bir iç bunaltıcıymış.) konuşmanın bir kısmına kulak kabarttım diyaloglar birbirini tekrarlayınca vazgeçtim. ama dinlediğim kısımda ben sana şu kadar para saydım dersane vs için demesi beni düşündürdü. o an şunu anladım ki hani tohumuna para mı verdim derler, gerçekten varmış o. iyi mahsül için çok para lazımmış. bugünde birşey öğrendim, bilginin nerden geliceği hiç belli olmuyor canım. ansızın düşüyor arada önümüze... araya validenin giripte ben o kadar fedakarlık yaparken çocuklarım benim için hayatından vazgeçmiyor deyişi hele beni benden aldı. duygu sömürüsü ve para en etkin silah. küçükten ver işle sen çocuğa sonra millet demogoji yapıyor, yok efendim parayla insanlar sindiriliyor falan filan. bugünün küçükleri; yarının büyükleri... bunları duyunca daha bir celallendim tabi. hemen koşup, basıp zillerine hadlerini bildircektim ki vazgeçtim(: malum aile içi tartışmalara girmemeli dedim. gerçi bu tartışmadan çok aile içi şiddete giriyor bence ya neyse...
         komşum hala bağırıyor bu arada acaba durmadan ne kadar konuşabilir? kimsede cevap vermiyor ki! sanırım haklı diye susulmuyor, bence ailenin direğinin susması bekleniyor. ben evi inletiyorum bu arada müzikle artık. kolonlarda dayanamayıp müziğe eşlik etcek biraz daha açarsam. arada müziği kısıp sokaktan eşlik eden var mı diye de merak ediyorum(: haydi gençler eller havaya, oturmaya mı geldik! neyse acelem var...
esenlikler dilerim(:

Perşembe, Haziran 10, 2010

dostum Kronos!

            ey Kronos!!! sen ne sadist bir varlıksın. kendi çocuklarına da yapmışsın yapacağını ya zaten ama saygım büyük sana, hörmette kusur etmem. anlamıyorum tabi seni o ayrı... tuhaf bir şeysin Kronos sen. neden biliyor musun hemen söyliyim; bir kere uymuyor öğretilen hiç bir şey senin öğrettiklerine, sonra kaçış yok senden ve en önemlisi sığmıyorsun ifade edilen hiç bir şekle. ne tekrar ediyorsun ne etmiyorsun... in misin cin misin dost musun düşman mısın anlamadım yani. varlığını inkar etmek güç ama inanmak her daim o zor. geçmişten kendi alamadığın derslerini korkularını ibret olsun diye insanlığa yaşatman bence çok kötü bir davranış. ben çektim nasılmış sizde çekin demen hoş değil yani. neyse sen yapıyorsun yapıcağnı nasılsa...

            Kronos etkisini hissettiriyor her daim bende. bunu anladığımda korkuttum önce, sonra saygı duydum. korkup saygı duyan olmadım. korkunca kaçılır, uzak durulur bence. sonra kerametini anladım ve önünde eğildim. inkar etmedim seni ama anlamak zor iş gerçekten. derdin ne Kronos tam bilmiyorum, geçmişi pişirip pişirip önüme koyuyorsun. eski tatları özlediğimi mi düşünüyorsun yoksa şu anki halime mi şükretmemi amaçlıyorsun tam kestiremedim. sanırım ikisi de... seneler önce kapanmış bir defteri açmanın alemi ne anlamadım. egom mu yükselmeli, benim değerimi mi anladı demeliyim onu da anlamadım. geçmişte nerdeydi ki? asıl soru bu bence. durun! iç sesim konuştu; belki geçmişte değil şuanki halini istiyordur dedi. iç ses Kronos olabilir mi? olmasın, gayipten ses duymak istemiyorum. Kronos üzgünüm ama bu konudaki mesajların gerekli yerlere ulaşmadı bende. geçmişe bir artı koydum ben o kadar. buda olabilirmiş dedim. adım atmıyorum kapatınca ben, ne yeniden isteği ne intikam ateşi. geliyor işi olan nasıl olsa... bugün yine bugün anlıyacağın. sevmiyorum kapanmamış hesapları, çıkıyor bir şekilde zaten hep de bir şekil çıkıyor... ben kapatmışım ya mesele bitmiş benim için. neyse ne diyim hikmetinden sual olmaz Kronos güldük eğlendik sağ olasın. gıyabında yeterince konuştum, gazabına uğramak istemem(:

Salı, Haziran 08, 2010

                                           
                bu yazı tamamiyle şahsi bir geçmiş değerlendirmesi olucaktır bu nedenle ilgi duymayanların bu satırdan sonrasını okumamaları tavsiye edilir... (spolier)    

                 Efenim bugün benim doğum günüm-dü. yuh ne megolamansın tebrik mi bekliyorsun vs vs demeyin. tebrik beklemiyorum. doğum günlerim hep entresan geçer benim. lakin yine de severim. mesela bu doğum günümde gittim karakola ifade verdim. polis nihat ifade sırsaında çok rahattı, bende öyle olayım dedim. polisleri pek sevmem ama neyse... tutanağı saklamayı düşünüyorum. telaşa mahal yok, iş içindi. kimse hakkımda suç duyurunda bulunmadı. çoğu zaman yaşamaktan başka bir suçum yoktu zira... sonra bir kaç yıl önce kimliğimi kaybettiğim için yine doğum günümde gittim gazeteye ilan verdim. evet, o gazeteyide saklıyorum. hatta o gün tebrik vs için bir arkadaşım aramıştı, tebrik faslından sonra napıyorsun dedi, gazeteye ilan verdim dedim ne ilanı deyince utandım söylemedim, doğum günümü kutlayanlara teşekkür ettim dedim. o hala bu ilan işini şaka sanır... ne bahtsızsın dediğinizi duyar gibiyim(: bunlar ilginç tecrübeler tabi. ama hep böyle enterasanlıklar olmuyor...
                kendimi bildim bileli yani son 7 yıldır demeliyim. ondan öncesi biraz silik ve çok hatırlancak bir şey yok. ilk platonik, çocukluk aşkım vs vs hatırlamayı sevdiğim nadir hatıralar. belki değinirim bir ara... gerisi büyüklerimiz bir hedef gözterdi ben koştum desek yeridir. anadolu lisesi öss vs. şimdi hepsinin başka adları var. ad değişir işkence baki kalır... özetle çoğunluğa uydum demeli yani. sürüden ayrılmadım malum kurt kapabilirdi. herneyse bu sınavları başarılı bir şekilde atlattım. çünkü sınavların sonrasında bana çok büyük bir gelecek vaat edilmişti. bir yat bir kat son model bir araba yaşı ilerlesede her daim taş olacak ne kelleşcek ne türk kasına merak salacak olan bir eş değildi vaatler.- o yaşta da bunlara kanmazdım- büyüklerimin yalancısıyım... sanırım hayatımda dünyaya ilişkin ilk sağlam küfürlerimi o zaman sıraladım. hayır, kötü bir yer kazanmadım. sadece bir üni.yi kazan hele ..... yarım kalan cümlesinin bana farklı şeyler getireciğine inandırılmıştım. sanki bir sihirli değnek elime verilecekti ve ben o zamana dek ertelediklerime ulaşaktım. böyle değilmiş, özgürlük emek istermiş. istanbul a geldiğim ilk 3 ay dünyaya küfür ettim. sonra madem hayat vs büyükler yalancı bende yalan söylerim dedim. oyunları kuralına göre oynamaya başladım. şartlara alıştım, masum ifademi bir yerlere sakladım. ve her doğum günümde kendime bir şeyler kanıtladım. kendime bol bol pahalı hediyeler aldım(: oyunlardan sıkılmamak, içimdeki çocuğu büyütmemek için... 
          alabildiğine risk aldım hayatta. önce insanlara güvenerek risk aldım. kimi zaman kaybettim. hem güvendiklerimi hem kendimden bişeyleri kaybettim ama en çok zamanı kaybettim sanırım. masadan zamanında kalkmasını bilemedim. aslında çok masal falanda okumazdım. nerden geldi şovalye ruhu bilmiyorum... ya hep ya hiççi olmak akıl karı değilmiş, anladım. güvenin nasıl bir riziko olduğunu görünce bu kez kumar oynamaya karar verdim. bilinen kumar değil; hayatım üstüne... rus ruleti falan filan demiycem canımı sokakta bulmadım efendim! şöyleki somut şeylere yöneldim kişiler yerine ve elimde ne var ne yoksa döktüm ortaya... belki tamamı yaşayamadım bazı şeylerin ama kazandım yinede..  denemeyince kazanılmaycak şeylerdi hepside... parmak izimin neye benzediğini öğrendim. bir şeyleri duymak yerine ya da görmek bizzat hissettim. biraz sancılı hafif acılı içine biraz umut serp ha yap ortaya bir karışık aga işte, yorma... en önemlisi hem büyüyüp hem küçüldüğümü öğrendim hayat korkunç bir ironi idi artık. dan dan dan !!!  riske atılmadan gerçek kazanımlar elde edilmiyordu. daha da kötüsü risksiz elde eilen şeyde hep bir çürük çarık arar olmuştum. hayır, mazoşişt değilim. ve günün 364 günü kazandıklarımı kendime sergiledim. o bir günde. neyi istediğinizi genellikle en iyi siz biliyordunuz bu nedenle en iyi hediyeyi hep kendime almıştım ben(: devir değişti ee tabi Çelik te değişti,  Çelikten de daha çok değişen kimdi... yaşananların gösterimi bir güne sığmaz oldu. karakterimdeki parçaları bulur gibi olmuş, sağa-sola, aşağı-yukarı, olmadı kesip biçerekten bir konsepte uydurmuştum kendimi. ortaya çıkan sonuç beni memnun etti. artık bir ben vardım ben den içeri benden öte benden ziyade(: yani artık şunu anlamıştım ki yaşananlar insana fena halde yapışıyormuş, hatıralar japon yapıştırıcısından beter bir şeymiş. helede benim gibi abuk subuk şeyleri anımsayan biri için.... artık korkmuyorum eskisi kadar zamandan yani müjde buydu! (devamını okumayabilirsiniz ama ben kendimi yazmaktan alıkoyamıyorum) zamandan korkum kırışıklık ve beyaz saçlar değil. tamam hoş değil bu durumlar. kabul edesi gelmiyor insanın ama elden ne gelir... ben bir yerde durmaktan, öğrendiklerimi unutmaktan hani şu konuşanlar var ya zamanında ben şöyleydim vs vs diyenlerden olmak istemiyordum. çünkü onları dinledikçe ee şimdi??? sorusu aklıma gelip dururdu. ama anladım ki ben yürümeyi sevmişim, bunu sevdiğimi hatırladıkça yürümeye devam edecekmişim...
               bu sene kendime bir şey kanıtlamadım. onun yerine bu halimi dostlarımla kutladım. bilen bilir bugün felaket bir yağmur vardı hele saat 8 civarında taksimde... ve benim nazlanma ya da vs unsur kullanmadan, yürüdüğüm yolda olan bana eşlik eden yoldaşlarım belediye okulları tatil ederken beni tatil etmediler. oldukça sulu bir topluluk olduk. ilk 5 dk doğum günü tebriği yerine küfür işittim. oysa oldukça haklı sebepleri vardı. bir duygu yumağı içindeydim, sanki yağmur yüklü bir buluttum ama biz bugün yeterince ıslanmış ve arınmıştık. bu tip hislere gerek yoktu. zaten ağlaya bilen biri değilim. bugün pzt idi, haftanın ilk günün rehabeti fenadır. sonra ıslanmak hoş bir şey değildir, ıslak oturmak hiç değildir. ben öyle hatır için çiğ tavuk yenir iddiasında da değilim, pişmişi varken ne gerek var çiğe derim. nazlı değilimdir ama şovalye ruhumuda kaybettim denebilir. özetle gelmeseler herhangi bir alınganlık sergilemezdim. souçta doğmuştum ve üstünden bir hayli yıl geçmişti yani kutalama beklenebilirdi. ordaydık. hayatımın as ları ve ben(: amaca ulaştık toplanabilirmiyiz diye merak ediyorduk toplanıyomşuz dağılın ulen demedik. bayada sefa sürdük(: bu sene daha bir farklı oldu yani. tam bir etkinlikti ama sık yapmamalı.

 bu arada konuştuk anlaştık, bu yaşı sevdik bi süre kullanalım diyoruz 1 yıl kesmez(:

burdan hayatımın eğitim öğretim hayatımın tamamını kapsamayı başarabilen C ye(:
C nin sevgilisi olup, hayatımın kısa yolu olan S ye
E&H ikisine hayatımın güzel insanlarına, içince daha bir güzel oluyorlar(:
Ö,B,Z,A ve E ye... benim ruh halime benden daha önem verip aklı melekelerimi kullanmakta yarar sağladıkları için, ayrıca çocukluk düşümü bugün itibariyle elime tutuşturdukları için
H ye her zamnki varlığı için,
F ye her daim ben gibi ipe sapa gelmez birini sevip anladığı için, hayatımda tanıdığım en düzgün adamdır...
İ, D ve S var birde gönül dostlarım... vs vs...
ve ağır toplar 
I her daim beni çekme sabrı gösterebildiği, yılların lezzet kattığı bir dostluğu bana yaşattığı için 
B ye benim daim yanımda olan ve erkek olsam nasıl olurdum sorusunun bana cevabını verdiği için
son olarak A ya , bana ufaklığımı anımsatıp , hayatına dair yaptığım istikarlı bir şekilde tutan beyanlarıma karşılık benden kaçmadığı için...



ve bu gecenin yapımında emeği geçen annem ve babama teşekükür ederim....

eylemlerim azimle devam edecektir...

Not: çakırkeyif ve baş ağrısı pek olumlu bir karışım değil. Birol abi sür şu % 0 alkol tam kafa üzürünü de baş ağrısını aradan çıkaralım....         

Salı, Haziran 01, 2010

One Minüt Beyler Bayanlar...

                size bir sır vereyim; düşünebiliyorum. hatta bu yetimi konuşmadan önce yapıyorum(: tanrım ben insan olmamalıyım. hem düşün, hem düşünerek konuş... vay be! başımla ilgili algım şaç rengimden, canım saçlarımın dalgalı mı yoksa düz mü olmalı kaygısından fazla. hayır, sarışın değilim. sanılanın aksine sarışınlarla ilgili bir çekememezliğimde yok ama benzetmeyi severim. mesela benim ülkem arada sarışınlık yapıyor. bakın mütevaziyim de, arada dedim. ama mükkemmel olduğum iddiasında bulunmıycam korkmayın. hayattan beklentim hep fazla neyseki öyle hemen oldum vs vs diyenlerden değilim.
             dünden beri seyre bakıyorum. malum dünkü olaylar halkımı vatan millet sakarya aşıkıyla doldurdu. hemen öfkeli nidalar göğe ulaştı. evet, yapılan çok büyük bir insanlık suçu. ama canım milenyum yıllarında elini kolunu sallaya sallaya yapılan bu saldırı için hangi ülke nasıl bir rahatlıkta olur? ona bu güveni veren nedir? şimdi biraz soru sormaca oynayalım. cevapları siz bulun. kusura bakmayın o kadar iyi niyetli, yardım sever değilim ben. uğraşmadan elde edince zaten kalıcı olmuyor, bir kulaktan dediğim ötekinden çıkı veriyor. boşa yorulmak istemem. hiç tarzım değil... ben iyi öğrenci, kötü hocayımdır en baştan söyleyim.
               neyse sorulara dönelim. ha ne demiştik? teknoloji çağında bu eylem nasıl bir rahatlıkla her gün yapar gibi yapılır? upss..! zaten her gün yapıyolar değil mi? sonra saldırı oldu tamam saldıran adamlar (adam diyorum dikkatinizi çekeyim, çoğu yerde olduğu gibi köpek vs ya da sana köpekte denmez köpeklere hakaret gibi gibi ucuz hitap yollarını kullanmıyorum. zaten bir an önce insanlığın yapabilceği kötülükleri kabul etsek daha gerçekçi olur bence.) nerde yetişti? a-ha aynı havayı solumuşuz, aynı karasuralarında bulunmuşuz lan. sonra saldırı amacı ne mesela? ya da canım ülkemin sevgili bizden büyüklerinin tavrı? maden kazalarına kader diyenler elbette bu konuda şahane cevaplar vericektir değil mi? bu kadar soru yeter. cevapları bulursanız ya da cevabımsı bir şey , lütfen beni rahatsız etmeyin. ben buldum cevapları...
             dünden beri etrafıma büyüyen gözlerimle bakıyorum. gözlerim büyüdü çünkü hayret içindeyim. tamam canım bende bu vatanın evladıyım alışkınım vatanımın sarışın ruh hallerine. ama yine de tepki mi engelleyemedim. çoğul bir düşünce eyleminde bulunuyoruz ya, tabi hayrete düşerim. mesela ardı ardına gelen ırkçı tepkiler var. düşün ki HİTLER in yazılı beyanlarına ulaşılmış her elden paylaşılıyor. geçmişte okunup okunmadığı merak uyandırıyor tabi birde. vahiy gibi herkes biliverir oldu. o beyanlarda neler var neler... tüylerim dile geldi ayakta protesto etti valla. bildiğin insanlığın yüz karası faşişt darbeler savunuluyor. halbuki Almanya da emekçilere yapılan, yine bu düşüncelerin uzantısı ırkçı saldırılar şuan bu beyanları paylaşan ellerin sahibi ağızlarca önceden düne benzer tepkilere neden oluyordu. sanırım artık olmaz. neo-nazileri anladık bu sayede. hatta üstelik hakta verdik baksanıza. içten içe tanıtıyoruz bu adamların düşünce şekli bu diye. bu bir çelişki midir??? bence hemde en babasından bir çelişki... sonra hemen bayrak fotoları gündemde. olup olmadık yerlerde önümüze çıkıyor, düşünüyorum öyleyse varım deniliyor. Rendekar bu lafınla insanlığın başına dert açtın ya... her yerde var olma çabası insanı şaşkına çeviriyor. ani tepkiler bu yüzden bölünüp işe yaramaz oluyor. milletim gazını böyle atıp sonraya bir şey kalmıyor. poff diye sönüveriyor insanlarım. ta ki bu tepkiden daha sert bir şey olana dek... aynı hareket aynı tepkiyi uyandırmıyor zira. bu nedenle alıştık ya biz düşünce suçlularına, yakılan kitaplara, şiddete siddetle karşılık vermeye... sonuçta bayrak piyasası yine hareketlendi dostlar. bir seçimler bir galyana gelen halk birde maçlar... bayrakların kullanım alanı belli bizde. ha bir de her yerde israil ürünlerin isimleri var. bunları kullanma diyor herkez. istenildiğinde yabancı ürünlerin kullanımı hemen farkedilip, o ürünler gayet çabuk tespit ediliyor. tamam küçükte olsa tepki vermek, işe yaradığnı hissetmek güzel. orda savaş olurken sen yatağının konforunun hazımsızlığını hissetmeden uyumana yardımcı olabilir. tepki ver ama anlık olmasa... ürünlere bakınız hele bir ne görceksiniz? size torpil hadi buraya kadar üşenmeden okuduğunuz için, teşekküre gerek yok adil biriyimdir(: o ürünler baya baya içimizde. bazılarının ikame ürünü yok hatta. neden çünkü benim canım ülkem üretimden yoksun. yabancı malları trend vs sebeplerle ithal etmek , diğer ülkelerin -şuan herhangi bir fiziksel saldırısı- olmadığından onları gönül rahatlığıyla kullanmak... aklınızdan geçen soruyu duyar gibiyim. bakalım tahminim doğru mu? evet bende o ürünlerden kullanıyorum çünkü bu sistem öyle bir yakana yapışmış ki kirlenmemek elde değil. bu cevap kaçış mı geliyor size. dön etrafına bak derim o zaman. yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı tarzı kaç ürün bulucaksın. bildim mi? kendi ürünlermiz yok, üretim yok, kamu malları açık artırmalarda müzayede gibi satılmakta. hoş uzun zamandır kullanılmadığından ve kuruluşundan
bu yana güncellenmediğinden tarihi eser niteliğinde zaten.
                 sonuç olarak tepki duyun. lafım yok buna. olay tepki duyulmayacak gibi değil zaten. sadece bu tepkinin kısa süreliliğine ve şekline diyceğim var benim. yani tepki duy ama lütfen efenim rica edecem düşünme kabiliyetim ana haber bültenlerinde gözüne gözüne sokulanlardan olmasın. müdahalenin ilk etkisiyle şoka girip feryat figan bağırma ve bunuda düşünme ya da duyarlılık olarak algılama. siyasetin Olimpos gibi ulaşılmaz erişilmez bir yerde senden farklı üstün kişilerce yapıldığını düşünme. oy kullanarak vatandaşlık haklarının bittiğini düşünme. çok sevdiğim bir dostum ile zamanında konuştuğumuz üzere siyaset tam içinde. öyleki sokakta dilenen birine verceğin tepki siyasete bakış açını belirleyebiliyor. görmezden gelmen, bu hallere ben düşmen demen, ya da vicdan sızısıyla acıman. ne seni yoldan geçen her kişiden farklı kılar ne o insanı dilenmekten alı koyar... ve süresi saman alevi gibi veyahut aniden çakan ampul ışığı gibi olmasın. düşünce anlık bir dürtü değil alışkanlık olsun. düşünmeden konuşmak övünülcek bir şey değildir. tolere edilebilir. ama ben tolere ederken başkalarının aksine şu sebeple yapıyorum; anlık bir dürtüyle yaptığın düşünce eyleminin hamlığı olarak gördüğüm için, söz söylemekten korkma ki tepkilerin artsın, tarışmalara gir ki düşüncen üretime dönüşsün. özetle düşünmeyi teşvik etme amacı güdüyorum. ve bu sayede bir şeyin daha farkedilmesini umuyorum tepkilerin fiziksel şiddet içerikten uzaklaşmasını... iş o noktaya gelmeden yapılcak o kadar çok şey var ki ah bir farketsek, çok mu zor? kendi içimize dönsek ruhumuzu beynimizi düşüncelerimizi keşfetsek... fiziki görünümün, etin kemiğin ardına bakıp görünenden arınsak... zor biliyorum, yılların alışkanlığı birden bırakılmaz, hele birde düşünmeme öğütleniyorsa... ama zor da olsa ben istiyorum. ve inanıyorum ki değişim kutsaldır.


      düşüncelerin sık kullanılanlarınızda yer alması, düşünmenin alışkanlık yapması dileğimle...